28 Ocak 2011 Cuma

Robot misali bir yol

Bir önceki yazım gerçek oldu. Eve hoş gelen bir dost var... İzmir'den en yakın arkadaşlarımdan biri ile birkaç gündür beraberiz. Sohbetler, dedikodular koyulaşırken, tutku konusu dikkatimi çekiyor. İnsanların tutkuları olmalı. Olmalı.

Bir insanın her hangi bir konuya tutkusu olmama halini düşünemeyen ben, düşünemediğim her konuyu düşünmeye özen gösteriyorum. Zorlamaktan hoşlanmıyorum, inattan da haz etmem ama inadına hoşlanmıyorum zorlamaktan. Yakın arkadaşımın lakabı Suchii, çekik gözlerinden ötürü orta okul yıllarında kendisine bu ismi layık gördüm ve yapıştı kaldı üzerine. Kendisi aslında tamamen Türk, herhangi bir Uzak Doğu karışımı yok genlerinde, belki de vardır. Nitekim kendisi Kore tutkunu.

Evin içinde 5-6 adet Güney Kore filmi izlenmeyi bekliyor. Hava iyice soğuk yüzünü gösterince, dışarda gezip gezip, en sonunda yine de evi tercih eder, filmlere sarar olduk arkadaşlarla. Nasıl keyifli... Bir de yeni huy başlattık. Neredeyse 2 haftada bir, bir şeyi kutluyoruz. Geçen hafta taze aşçı arkadaşımın staj başlangıcını kurtladık, bu hafta tezini tamamlayan Suchim'in mezuniyeti var. Bunlar ciddi kutlamalar. Ama sebep yaratıyoruz. Es geçmiyoruz. Kutlama yılı olacak sanki 2011...

Arkadaşımın Kore tutkusu, akademik kariyerinin sıkıntısı içerisinde evde tez yazarken Kore kanallarından biriyle tanışmasıyla başladı. Korece bilmeyen, kanalın İngilizce altyazısından faydalanan Suchii, artık tek izlediği kanalı Kore'den seçmeye başladı. Kore müzikleri, Koreli ünlüler ve Kore sineması derken, Seul bir sonraki rotası oldu hayatında. Bir yandan doktora için Almanya yolları kafasında varken, kalbinde sanırım Seul yatıyor. Korece de ufak ufak öğreniliyor. İlginç.

İlginç bir tutkusu var, seviyor, araştırıyor, zamanını süslüyor sanki. Tamamen kendine has, kimseden özenmemiş, kimseden görmemiş, oluşuvermiş bu tutku kendi doğallığıyla. Tutkular zaten ilginç olmalı. Sana özel. Sana ait. Senin.

Hayatı öylesine yaşamak, bence yaşayamamak. Tüm sıkıntılar da bundan ötürü sanki. Ne yapacağını bilmemek, ne istediğini bilmemek, neden hoşlandığını, kim olduğunu bilmemek. Zorlanan seçeneklerden seçmek yerine, bir adım geri atmak, daha geniş bakabilmek lazım sanki. Herkes ne yapar? Sen de onu yap.

Dümdüz bir çizgi sanki bu hayat. Maaşın olsun, diploman olsun, sonra eş bul kendine, çocuk yap, bir yetmez iki olsun, sonra yüksel. Aa, mutlaka yüksel, emekli ol, işte bu hayat. Robot misali bir yol. İstemem senin olsun. Tutkular bence seni sen yapıyor. Kendi tutkularını bir düşünsene...  Hepsi seni tanımlayan özellikler.

İnişli çıkışlı bir ay olan Ocak, bana çok iyi geldi. 2011 sayısını defterlere yazmaya henüz alışamayan elim, tutkuyla sarılıyor kaleme ve tutkuyla bu yazıyı bitiriyor.

Tutkularınıza zaman ayıracağınız güzel bir hafta sonu dilerim.


4 yorum:

  1. Tutkuyla bu yazının altına imzamı atıyorum:)

    İnsanların birbirlerinden sıkılıp yalnızlaşmaları da hep birbirlerine benzemelerinden olmuyor mu Ecem? Herkes o kadar aynı ki, biraraya gelip zenginleşmek gibi bir şansları olamıyor. Çünkü her gün aynı sabaha uyanıp aynı işlere gidiyor, aynı kitapları(hep popüler olanlar) okuyup aynı filmleri izliyor, aynı lokantalarda yemek yiyip aynı müzikleri dinliyorlar. Kimsenin kendini dinlediği, tutkularını merak ettiği yok. Bir insanın çok sıradan görünen bir şeye bile tutkusu olabilir, ama o sıradan şeyi bilee tutku sayesinde muhteşem bir 'iş'e dönüştürebilir.

    Evet gerçekten çok ilginç olmuş ikimizin de benzer şeyleri yazmamız, aslında bir yandan da değil:) ikinizi de kocaman öptüm pamuk şekerlerim, filmleri ben gelene kadar bitirmeyin sakın:P

    YanıtlaSil
  2. Ne güzel geldi bu yazın bana...Birşeye tutku duyan insanları bende çok sever ve çok saygı duyarım.Rafine bir zevkinin olması birinin ne kıymetli birşeydir.Arkadaşını çok sevdim.Sevgilerimi ilet lütfen.Sana da bol bol,kucak kucak sevgiler:)))

    YanıtlaSil
  3. bu kore tutkumu ve beni ben bile böyle güzel anlatamazdım canım dostum! bu güzel yazı için çok teşekkür ederim :)

    2011 gerçekten kutlama yılı ve bu kutlamaları birlikte yaptığımız için çok mutluyum :)

    YanıtlaSil
  4. Benim de zaman zaman kafayı çok taktığım bir şey bu "tutkusuzluk" durumu. Gerçi kitlesel bir futbol tutkumuz var ama onu da saymıyorum. Niye basit de olsa bir şeylerle ilgilenmiyor insanlar, anlamak zor. Biraz büyüdükçe kaybedilen bir şey bu, çokça da iş hayatı sırasında. Oysa bir şeylere tutkuyla bağlanmak, zaman zaman bu yolda dünyayı unutmak mutluluğun anahtarı bence.

    YanıtlaSil