İnsan bir şeylerin derdine düşüveriyor. Kaptırıyor kendini, gidiyor. Unuttum sanma seni blog. Seni özlemeyi seçmesem de, özlemek iyi geldi...
Güneş tepeden çıkınca, kendimi bir kelebek gibi hissediyorum. Ömrüm kaç günmüş, kelebek olmadan önce neymişim, kelebeklikten sonra ne halde olacağım, kanatlarım birbirine yapışacak mı, bir pencereye çarpacak mıyım ya da daha da güzel seçenekler, umrumda değil oluyor güneş açınca. Dünya umrumda olmuyor güneş açınca. Bencil bir davranış mı bilmiyorum, bunu da şu anda düşünüveriyorum. Neden? Güneş yok şu an tepede, ondan bu ikinci seçenek, ikinci sınıf düşüncelerim.
Hazmetmek çok önemlidir. Yediğin yemeği, içtiğin bir kadehi, duyduğun bir kelimeyi, yaşadığın bir olayı hazmetmek kolay olmayabilir. Yogada bol bol twist yaparsın, bağırsakları masajlarsın nefeslerle geçer fiziksel hazımlar. Derinleşme fırsatın olursa belki ruhsal hazımlar da gerçekleşir. Ama öyle durumlarla karşılaşırsın ki, oturup da yoga yapacak bir durumun olmayabilir. Hatta bir teftiş başlar içinde. İlkokuldan başlar, staj yıllarına uzanır. Staj yıllarından, bugünkü yıllarına kadar bir gözden geçirirsin kendini. Hazmetmediğin bir şeyler kalmışsa eğer geçmişe dair, böylesine bir geri dönüş yaşayabilirsin. Ben cumadan beri bu psikolojinin içinde kavrulup duruyorum. En son sıcak suyumu koydum üzerime. Yemek demleniyor. Sonuç lezzetli olacak.
Ürktüğüm şeyler beni alışagelmiş noktalara sürüklüyor. Saçma sapan yerlerde kendime destek arıyorum, alakasız planlara sığınıp kendimi köşelere saklamaya çalışıyorum. Ama çantamı hazırlama kararı aldım.Dışarıda aradığımın nerede olduğunu buldum. Bazen içimi bir öfke sarıyor, çok kızıyorum kendime. O anda o kızgınlık iyi geliyor. İçimdeki gücü hatırlıyorum. Kendime kızıyorum, kendime öfkeleniyorum. Orada burada derken, tüm çözümün içimde olduğunu buluyorum. Kızgınlığın da, hazım sürecinin de faydaları var.
Ajandamda seneye seneye diye ertelediğim rotaları bu yıla dahil ettim. Kendindeki bu değişimi de bir anda hazmedemiyor insan, bu yüzden yavaş yavaş tarihi, planları kendime yaklaştırıyorum. Minik balığım bu erteleme halimi sordu: "Bir gard gibi bu ertelemeler değil mi? Arkasına sığınıyorsun... Oraya gittikten sonra, şunu bunu yaptıkran sonra diye di mi?" dedi. Hiç aklıma gelmeyen bu sorunun cevabı: Evet.
Ne kadar beklenti, o kadar hayal kırıklığı olabiliyor hayatta. Bir lunaparka gittiğinde, bir o oyuncağa binmek ister deli gönlüm, bir diğerine. Karnım çeker elma şekeri... O günkü fırsatındır lunapark, hayatta öyle. Sonuna kadar, paran bitene kadar harcamadan çıkmak istemezsin o lunaparktan. Kalbin atar pır pır, ellerini açarsın göğe, bulutları hissedersin heyecanınla birlikte. Kelebek psikolojim bence doğru, ama her daim korumak zor mu? Zor. Ama çok faydalı böylesine durumlar yaşamak. Olaylar üzerine düşünmek, taşınmak. Kendini gözlemlemek harika bir şey. Karnın yoruluyor hazım süresinde, ama onu da hazmedince gelsin pastalar, şekerler. Kelebek olarak konacağım elma şekerine ve karnım doyana kadar yiyeceğim.
Şeker tadında bir hafta diliyorum herkese.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder