Bazı insanlar
bizi iyileştirir. Bazen, bazı mekanlar da bunu yapar. Mekanların üzerimizde
tahmin ettiğimizden çok daha güçlü bir etkisi vardır. Eviniz, odanız,
koltuğunuz, sizi etkiler. Ve elbette yaşadığınız şehir. Beraber şekilleniriz,
birlikte yaşar, yaşlanırız.
“Seul gece
çok güzel, ışıl ışıl. Gündüzleri genellikle gri oluyor. Ama çok güzel yine de,
sürekli takıldığım kafeler var, arkadaşlarla gidiyoruz, kahvemi alıyorum ve
sohbet muhabbet. Arada ödevlerimi bile yapıyorum. İnsanlarla güzel oluyor
gündüzler de…”
Geçtiğimiz
yıl ışığı sönmüş bir dost evimdeydi. Hangi yöne gideceğini bilmeyen, adım
atmaya bile neredeyse isteği kalmamış biri. Ne kadar sarsmak istesem de
dışarıdan, insan ancak kendi kendini sarsabiliyordu. Ne yapıyorsak, kendi
içimizden başlıyordu bu güç, sonrasında eyleme dökülüyordu. İstenildiği kadar
cümle duyulsun, bir anlamı olmuyordu, insan ne yaparsa kendi yapıyordu.
Nitekim,
bir ses kendisini mekan değiştirmeye yöneltti. Kaşların kaygılı duruşu, tek
başına uzaklara gidince doğal yumuşaklığına kavuştu, yüzündeki asık ifade
değişti, gözündeki ışıksız bakışlar yeniden parlamaya başladı. Bıraktı her şeyi
arkasında, zor da olsa, kendi istediği yola girdi.
Tam 14 ay sonra,
tekrar karşımdaydı. Bedenindeki, ruhundaki bütün yükleri atmıştı üzerinden.
Gözleri ışıl ışıl, hayatına yepyeni bir dil katmıştı. Çok zor da olsa, içinden
geldiği için, sevdiği için, ayıla bayıla yepyeni bir dil öğrenmişti. Hayatına
da açtığı beyaz sayfada, yeni diliyle, yeni bir insan olarak hikayelerini
yazmaya başlamıştı. Vay be!
Yaşadığı
tüm zorluklara “şükreden”, maddiyatın aslında bir şeyi yapmak için engel
olmadığını bizzat deneyimlemenin gururunu yaşıyordu. Günde bir iki iş birden
yaparak, okulu da ihmal etmeden, artık hayatını idame ettirebilmenin sevinci
paha biçilemezdi.
Çoğunlukla, kendimiz önümüze engeller koyuyoruz. Başkası koyduysa eğer önümüze engel, işimize gelmediği için bizzat o engeli önümüzden kaldırmayan yine biziz. Kabul ediyorum, hepimiz önümüz bomboşmuş gibi koşup gidemeyiz. Herkes de herşeyi yapmasın zaten. Ama şu anda karşımdaki dostumda görüyorum ki, sadece kendine ve hayata güveniyor. Dünya tahmin ettiğimiz kadar büyük değil, şu anda bir kıtadan, birkaç uzak kıtaya bile gidip yaşamak istiyor. “Şansımı deneyeceğim, bunu yaptıysam, onu da yaparım” diyor. İnanmak kendine, inanmak hayatına ve gereken çabayı harcamak, bunun arkasında durmak bence her şeyi mümkün kılabiliyor.
Ailesini,
ülkesini, buradaki dostlarını geride bırakmak konusunu da öylesine halletmiş
ki. “Kimseye bağımlı değiliz, özgür olmak istiyorum. Nasıl olsa bir gün
ayrılacağız hepimiz. Özlemek güzel, ama bu beni alı koymuyor. Mutluyum böyle.”
“ Ve en
güzeli ne biliyor musun?”
Bu cümleyi
o kadar çok kurdu ki! Dün onu dinlerken farkettim, ben böyle bir cümle neredeyse hiç
kurmuyorum. “Ve en güzeli şu…” İmrenilecek
güzellikte bir cümle…
“Ve en
güzeli: Bir sürü arkadaşlar edindim. Bir sürü tatlı insanlarla tanıştım. Japon, Çin, Rus, Afrikalı ve elbette Koreli… İnsanlar her yerde insan ve tahmin ettiğimizi
sandığımız, saçma sapan önyargılarımızın hepsi bomboş. İnsanlar sıcak, insanlar
sevgi dolu, insanlar dost canlısı ve canayakın. Harika insanlarla tanıştım, en
güzeli bu!“
Benim
içinse, en güzeli dün çok özlediğim dostuma sarılmaktı. Yolun açık olsun,
anlattıkların da bana ışık.
PS: Kar
güzelsin.
Ve en guzeli ne biliyormusun? Sana sarilmak ve ayni seyleri hissetmek dostum! seni cok seviyorum!sen hep bana isik oldun, tesekkur ederim^^
YanıtlaSilBen de ikinizi cok seviyorum. İyi ki seni tanidim, sonra da iyi ki senin sayende halime'yi... Ozlemekle ilgili soyledikleri cok dokundu bana da. İcinde bulundugum durum da dusunulunce.... Kimseye bagimli olmamak, ozgur olmak ve bunun tarifsiz hazzini yasamak... Ozlemek bazen burnunu sizlatiyor, kimseler gormeden bir basina aglatiyor, hic unutturmuyor ama kavusmak diye de birsey var neyseki:) siz kisa bir zamanligina da olsa kavustunuz, sirada benim size kavusmam var:)
YanıtlaSilben bile cok etkilendim, pozitiflikten, cesaretten ve sizin anlatis tarzınızdan..
YanıtlaSilteşekkürler...
YanıtlaSil