31 Mart 2011 Perşembe

Kaçış

Kaçmak bir anda nasıl da iyi geldi, resmen kaçtım ben çünkü, gerçeklerden dokunulmamış güzellikte bir zamana doğru yolculuk ettim ve döndüm. Geri gelmek iyi gelmedi gibi, burası biraz beni hayata döndürüyor, orası bir kaçış gibi...


Doğduğun büyüdüğün ev ayrıdır derler, öyle olduğunu anlıyorum kalbimin en derininden ve bir de insanın göbek bağı o evin bahçesindeki toprakla harmanlanmışsa aramızdaki bağın neden bu kadar güçlü olduğunu anlamak kolay oluyor. İzmir seyahati iki gün sürdü, Kızlarağası'nda sevgili dostumla çıtır gevreğimi, İzmir tulumumu yedim, üzerine kahve içtim, falımı kapadım. "Güzel günler bizi bekler" cümleleri dökülüverdi ağzımızdan, gülümsedik, zamanı durdurmak istediğim bir gün hiç bitmese diye.

Anneanne ve dedenin sesini evde duymak, sıcacık bir hava katıyor günümün içine, aileme bu kadar bağlıyım demek ki ben, farkında mıydım tüm bunların öncesinde? Güneş İzmir'in tepesinde, radyoda "Nuh'un Ankara Makarnası" reklamı halen dönüyor, zihnim hemen ilkokul yıllarıma, ilk anılarıma doğruyolluyor beni. Okuduğum okul hemen apartmanın arkasında, zilinin sesi değişmiş, garip bir melodi olmuş, okulun ismi bile değişmiş, niye değişir bu ülkede her şey ve sabit kalamaz anlamam ki. Öğlen yenen yemek, tabaklar, bardaklar, nasıl da tek tek seviyorum hepsini. Dedemi izliyorum, anneanneme bakıyorum. Sevgi dolu hepsi, ne kadar şanslıyım ben diyorum.

Diyetisyene sorulursa günde iki kahve içilmez diyor, ama sevgili dost Atina'dan açık kavrulmuş kahve getirmiş, onu içmeden Atina maceraları, Yunan Tanrıçaları kadar güzel diye tabir ettiği Yunan erkeklerini dinlemeden olmaz ey diyetisyen! İçiyorum bende ikinci kahvemi acımadan:) Metabolizma mı yavaşlar ne olur bilmiyorum, kalbim hızla atıyor burada ve dönmek bir an için istemiyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder