27 Mayıs 2011 Cuma

Son günün sonu


Tatil sonrası eve gelmek işe yaramadı sanırım. Boğazlarım şişti. Sıcacık havada boğaz ağrısı çekmek çok saçma gelse de, demek ki biraz bu şekilde takılmam gerekiyor. Annemin "limon iç, adaçayı iç, geçer" cümlelerine aldırmadan, ağrımın sesini dinleyerek doktora gidip antibiotik almaya başladım bile. Bol C vitamini, bol yoga, biraz ametist taşı derken kısa sürede iyileşirim, ancak çok da arayı soğutmadan Barcelona'nın son gününü kayda almak isterim.
Barcelona Arenası
   
Üçüncü günümüzde, otelin kahvaltısına geç kaldığımız için dışarda kahvaltı ettik. Kek kıvamındaki yumurtalı patatesleri löplettim, üzerine iki bardak sütlü kahvemi içtim de kendime geldim. Hava gittikçe sıcaklığını arttırmış bulunuyordu, hem gezmek, hem su içmek, hem de wc ihtiyacını gidermek sıcak havalarda insanı kısıtlasa da, aldırmadık, durmadık.  Montjuic'e doğru gittik. Burada görülecek birçok güzel yer var, ancak açılan araba fuarı yüzünden Büyülü Çeşme'yi göremedik. Palau Nacional binasında Museu Nacional d'Art de Catalunya bulunuyor. İçine girip gezmedik, ancak bahçesi, merdivenleri ve etrafındaki park bizi fazlasıyla mutlu etti. Çok gitmek istesem de, zamanın yetersiz olmasından dolayı buranın yakınındaki Joan Miró Foundation'a gidemedim. Bir bu, bir de Dali Müzesi aklımda kalanlar ve bir sonraki ziyarete sakladıklarım olacak...



Casa Batllo
 
Müzik gezimiz boyunca eksik olmadı yanımızdan. Her ne kadar yanıma ipodumu alıp gelmediğime üzülsem de, canlı müzik bizi her sokakta buldu. Bir cafeye oturduğumuzda, yarım saatte bir değişen sanatçılar gelip iki üç şarkı tıngırdattılar. Sokak sokak dolaşan müzisyenlerle, şehri gezerken yeniden buluşmak çok keyifli oluyor. Gitarın yeri İspanya'da elbette ayrı. Bir de müzisyenlerin yanık sesleri eklenince, kalbinizde notaları hissediyorsunuz. Çok gözlerim doldu, tüylerim diken diken oldu, derine dokunan bir olay bu müzik... Hayranım müziğe!

Museu Nacional d'Art


Montjuic'te yürürken kulağımıza harika bir gitar sesi takıldı. Önünden geçip gitsek de, adımlar geri geri geldi ve Gaby Sellanes isimli sanatçının CD'sini aldık. Gitar ve İspanya arasında sıkı bir bağ var. Gitarın sesi, yazı, sıcağı, ateşi ve aşkı anımsatıyor bende. İspanya'da bu kavramlarla rahatlıkla tanımlanabilir. Ayrıca yeni bir enstrümanla tanıştım Barcelona'da. Hang isimli enstrüman, 2000 yılında İsviçreli iki kişi tarafından bulunmuş ve vurmalı bir çalgı. Ufoya ya da tencereye benzetebileceğimiz bu güzel enstrümandan çıkan şarkılar tamamen gevşetici bir özellik taşıyor. Parc Güell'de dolaşırken yine bir sokak müzisyeninden aldığım Hang albümünün ismi bile Relaxenergy. Tam yoga derslerine göre parçalar yer alıyor:) Bir ara bu enstrümandan almak ve bizzat çalmak istiyorum.



Son günün sonuna doğru gelince, şehir merkezinde dolanmayı tercih ettik. Pazar günü olduğu için bir sürü mağaza kapalıydı, böylece alışveriş sevdasına kendimize kaptırmayıp tekrar şehrin sokaklarında dolanmaya başladık. Gaudi'nin güzel bir eseri olan Casa Batllo'yu gördük, ardından günün en güzel kısmını Plaça del Milicia Desconegut'ta Zero ile başbaşa geçirdik. Zira eşim iş nedeniyle başka bir ülkeye doğru yola çıktı. İki kafadar sıcak günü soğuk biralarla ve tekrar bol deniz ürünlü paella yiyerek bitirmeye yaklaştık. Plaça del Milicia Desconegut'ta yer alan ağaçlar, ağaçların yaprakları, etraftaki harika eski apartmanlar o kadar huzur vericiydi ki, defterime şöyle not aldım o an: "Bir hikaye yazmak istesem şu an sessiz kalırım." Sessizlik, huzur sanki o meydanda bana sarıldı. Kendimi çok rahat hissettim. Herhalde birkaç saat aynı masada oturmayı başardık, en sonunda istememiş olmamıza rağmen garson hesabı getirip bizi kibarca yolladı:)

 

benim meydanım Plaça del Milicia Desconegut.

Fotoğraf makinemi bulmak üzere Plaça Reial’a gittik, fotoğraf makinesine kavuştuktan sonra aynı meydanda uzun bir kuyruk dikkatimizi çekti ve bizde o kuyruğa dahil olduk. Flamenko gösterisi izlemek için Tarantos'a girdik. 8 Euro karşılığında yaklaşık 45 dakika süren harika bir şov izledik. Canlı müzik, harika iki dansçı, üstelik belli birbirlerine ve Flamenko dansına delisiye aşık...


Tarantos'un güzel dansçısı...

Özetle üç gün böyle geçti. Barcelona'nın harika bir enerjisi var, mutlaka gitmenizi tavsiye ediyorum. Tek bir uyarı: Turunuzu doğru seçin. Ben daha önce birçok turla yurt dışında- yurt içinde geziye gittim. Ve hiç bir sorun yaşamadım. Ancak Bamtur seçimi büyük bir fiyaskoydu. Gerek gitmeden önce vize işlemlerinde, gerek gittikten sonra. Özellikle turla gelen ve turun rehberi ve ekstra gezilerinden faydalanmak isteyenler büyük sorunlar yaşadı. Hiç bir gezisi düzenlenmedi, rehberle gelen tur katılımcıları kafa göz birbirlerine girişmeye kalkıştılar. Ben zaten sadece uçak bileti ve otel için almıştım turu, otel de maşallah şehre baya bir uzaktı. Ama bu gezimi mahfetmeye yetmedi. Paranızla rezil olmamak için, lütfen dikkat demek istiyorum. Bir tüketici olarak da bu hatırlatmayı bir görev biliyorum.

PS: Geçtiğimiz Aralık Kalbim Barcelona'da demiş ve yazımda bir dilek tutmuştum. Bu yazı gösteriyor ki, dileğim gerçek olmuş...


Sevgiler.
Ece 











4 yorum:

  1. Bütün dileklerin gerçek olsun Ececim:)
    Sayenizde biz de Barselona'ya gitmiş kadar olduk, sefanız olsun, yeni yeni gezilere gidin bize anlatın:))

    YanıtlaSil
  2. Hepimizin hepimizin dilekleri gerçek olsun.

    Belli mi olur belki bir gün 3müz gideriz bir geziye, Zero, Leylak Dalı ve ben:))

    sevgiler

    YanıtlaSil
  3. Seyahatin kadar lezzetli bir yazı olmuş.Bayıldım:)Bamtur konusunda çok haklısın.Ben de kendileriyle yıllar önce bir kez Madrid hatası yapmıştım.Madrid diye indirdikleri havaalanı,Madrid'e 3 saat uzaklıktaydı.Kesinlikle yanına yaklaşılmaması gereken bir tur şirketi!!!
    Sevgiler

    YanıtlaSil
  4. teşekkür ederim Özlem, ben de yaşadıklarımdan sonra şaşırmadım senin Madrid durumuna. Tecrübe kazandık neyse ki, Tanrı başkalarını korusun:)
    sevgiler

    YanıtlaSil