Ayaklarım denize değerken içtim rakımı... Mis gibi deniz, gelip gıdıklıyor beni ufak ufak, beni kendine çağırıyor. Karnım yediğim balıkla dolmamış olsa, geceye aldırmadan karışacağım suya. Tam da ay ışında, dolunaya doğru dalacağım biraz daha.
Yazmadan duramıyorum. Bir yerlere not almazsam, kelimeleri her hangi bir yere düşürmezsem, biliyorum kaçacaklar benden, ben de onları özleyeceğim. Onlar beni unutacak, bense hep pişman olacağım. Olmamak için yazıyorum.
Karmaşık bir İzmir'den sonra, Datça'nın sakin sahillerine bırakıverdim kendimi. Daha önce hiç ayak basmadığım bu yeri öylesine beğendim ki, burada yaşayan insanlara özenle bakar oldum. Tüm bunların içimde gerçekleşme süreci bir günümü almadı. Almıyor bende bir şeyler zaman, hemen hissediveriyorum, bağlanıveriyorum sevdiysem eğer. Sevmek yıllar almıyor, alışmak belki ama sevmek sanki kısa bir sürede. An dedikleri bu işte. Zorlamadan, horlamadan kendine. Bir anda olmuyor mu olan? Datça'yla da öyle olduk biz. Ki buraya gelmeden önce olumsuz yorumlar aldık. Yok sıkılırmışız, yok bilmemneymiş vs. Hiç anlamam genel yorumları. Herkes kendine hastır. Kimseyi olumsuz yorumumla etkilemeye çalışmam. İnsanları anlamıyorum ama güzel Datça'dan saygı ve sevgilerimi yolluyorum deniz kenarından.
Yoğun tempolu mekanları sevmez oldum uzun bir süredir. Deniz olsun, ağaç olsun, kitap olsun, sevdiğim olsun yeter bana. En güzel koylardan biri belki burada, Mesudiye'de Hayıtbükü'ne gittik bugün. Bir daha gelecek olsam Datça'ya (sanırım geleceğim) orada da birkaç günümü geçirmek isterim. İnzivaya çekilmek gibi. İnsanlar elbette var ama. Huzur burada bir dekor gibi. Bana öyle geldi. Öyle anlaştık biz burayla.
Kır kahvelerini, eski şarkılar çalan çay bahçelerini, deniz kenarında, kum ve denizle içiçe olan restoranları hep sevmişimdir. İnsanın ayağı denize değerse rakı balıkta, daha ne ister bilemem biraz mezeden başka:) Alman kökenli bira sevgim bu sene kendini rakıya bıraktı. Zeromun etkisi büyük. Dostlar işte.
Kafamda kocaman olmuş pireler, denizin serin sularında sönü verdi. Kum tanelerinin arasına karışıverdiler. Doğaya bakınca, öylesine serbest ki her şey. Ağaçlar, kuşlar, balıklar ve deniz serbest bırakmışlar kendini. O yüzden bu kadar güzeller, o yüzden bu kadar özeniyorum onlara. Yer çekimine karşı bir mücadele vermeden, kendi halinde her şey. Doğal. Hayat dolu. Hırssız.
Datça'dan dönerken yanıma bir parça götüreceğim tüm bu güzelliklerden. İhtiyacım olunca kullanırım. Ağrı kesici misali. Tekrar gelene kadar.
İyi ki doğdun sevgili eşim, nice mutlu yıllara hep birlikte dileğim:)
Datça'dan sevgiler...
Canım arkadaşım ne kadar güzel yazmışın. Yaşarken içinin ne kadar huzurla dolmuş olduğu satırlarından o kadar belli ki. Ben de okurken huzur buldum. Datça görmeden sevdalandığım yerlerden biri. Hep internetten fotolar bulur, o denizlere daldığım anları hayal ederdim. Bundan sonraki gidişlerinden birinin birlikte olmasını canı gönülden diliyorum. Ayaklarımız denizde, ışıltılı bir yakamoza doğru kadehimizi kaldırmak bu günümün dileği olsun:) bizim daha birlikte içilecek çok rakımız var;) seni çok özledim biliyorsun, istanbul ve ben dört gözle bekliyoruz; kalan günleriniz de huzur, keyif ve aşkla geçsin:)
YanıtlaSilçok özlediğim bu hissi bugün çok sevdiğim bir teyzemin evinde uzun zamandır yemediğim geçmiş çocukluk günlerim tadındaki süt ile salep kokulu dondurma,bir de bu yazın hissettirdi can dostum! keyfine, sağlığına canım :)
YanıtlaSilselam candostlar
YanıtlaSilberaber aynı masalarda oturduktan sonra uzaktan yazışmak ne garip:)buraya mutlaka beraber gelmeliyiz. dönüyorum pek yakında. öpüyorum sizleri..