Sabah kuş cıvıltısı eşliğinde, yüzüme güneş vura vura en sevdiğim meditasyon yastığımın üzerinde kendime genişçe yer ayırdım. Kendi zamanımda, kendi mekanımda hiç sorun yok. Sonrasında gündelik zamana geri dönünce, bişiler oldu bana. Yerine yerleşen keyfim, yerinden oldu.
Bir çocuğa "yanlış yapıyorsun" demek, onun bir daha o yaptığı şeyi hiç yapmamasına neden olabilirmiş. Öncelerini hatırlıyorum, bana zorla oturup "çal" diye işaret ettikleri piyano ile aramda sevgi bağı hiç oluşmadı. 13 yıl eğitim almama rağmen, herhalde sayıda bir uğur vardır, ben piyano çalmayı sevemedim. Sanki o piyano benim sırtıma takılan bir yüktü. Ötesi değil. İlk fırsatta ayrıldık. Hayatta hep sevdiğin şeyler olabilir mi... Zor. Sevmediğin şeyler uzun sürer mi. Zor.
Sevmediğim, sevemediğim, kanımın çekmediği konularla/insanlarla çok yakın temas içinde olmak bana göre değil. Neden? İçten değilim çünkü. İçimden gelmiyor ki. Üzerime üzerime geliyor bugün olaylar. Durduğum mekan, içinde olup bitenler. Birkaç günün rutini. Haydi dürüst olayım, önümüzdeki birkaç günün akışı. Zorunluluklardan hoşlaşmıyorum ki. Ben bir şeyi istemeyerek yapınca da, hiç olmuyor, hiç! Ayaklarımı yere vura vura, suratımı asa asa biraz zaman geçirdikten sonra, rahatlamayı tekrar kelimelerde buluyorum ya da sessizlikte. İkisi de bende benzer bir etki yaratıyor. Okuduğum bir dize, kaldığım birkaç dakika sessizlik ve yazdığım bu yazı keyfimi yeniden yerine getiriyor.
"Bugün de her gün gibi içimiz bomboş ve korkmuş halde uyandık.
Çalışma odasının kapısını açıp okumaya başlamayın.
Alın sazı elinize, bırakın sevdiğimiz güzellik yaptığımız şey olsun.
Yeri öpmenin yüzlerce yolu var".
Mevlana Yeri öpmenin yüzlerce yolu var".
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder