29 Temmuz 2012 Pazar

Öğrencilik halim çok yaşa!

Tatilden dönmek kolay değil ya... Gerçi ben tatillerimi hep bölmek zorunda kalabiliyorum, söz konusu yollar Ege'yi gösteriyorsa. Aile orada, e evlendik, ikinci aile de orada... Ama ben hissettim ailevi etkileri önceden ve tercihimi ilk olarak can dediğimiz Datça'daki dostun yanına gitmekten kullandım.

Bulutlara bakıp rahatlamamak mümkün değil.

Gerçi, bu aralar hayat bir garip, bir oynak, bir değişken. Su gibi sağolsun hayat, geliyor kayıyor bir an elinden, 'çok susadım' diyorsun, susuz kalmaktan korkuyorsun derken, soğuk bir şişe olarak çıkıyor karşına yeniden. 'İyice beni serbest bırak' diyor hayat, 'zorlama, elinde tutmaya çalışma, yoksa kayar giderim. İstediğin kıvamda tutarsan beni de, canım da isterse en güzel halimle karşına dikilirim.' Evet, aynen böyle diyor.

Datça yazımı ayrıca yazacağım. Neden, çünkü oraya da bir üçleme yakışır. Kendimi ne sanıyorsam artık, şehir üçlemelerimin üçüncüsü olarak Datça'yı buraya eklemeyi layık görüyorum. Benim en sevdiğim şehirlerden biri oldu çünkü.

Ben şu anda şehre dönmenin garip psikolojisi içindeyim. Tüm tatil boyunca, Datça'da ya da Urla'da ya da İzmir'de yaşamak nasıl olur diye hayal etmeden duramadım. Gerçi bunu Berlin, Paris, Ankara'ya gidince de yapıyorum. Tüm tatil boyunca "İstanbul da şöyle kötü, böyle rezalet, şöyle sıcak, böyle boktan bir köprüye sahip, zaten yangın çıktı, zaten deprem bölgesi, zaten bu sıralama sonsuza kadar sürebilir..." cümleleri duydum, yetmedi duymadığım boşlukları doldurdum ki, tatil sonrası nasıl yola burada devam edilebilir, bilemedim.

Ama buradayım. Ve eminim bir sürü kişi de gittiği yerden dönmeyi pek istemiyor. Peki, bu kadar şikayetçi olduğumuz İstanbul'da yaşamaya neden devam ediyoruz? Bu sorum, sadece İstanbul'dan şikayet eden ve kalmaya devam edenlere yönelik.

Çünkü işimiz burada. Peki. Evet, öyle. En azından şimdilik. Ekmek nereden yeniyorsa, orada kalınıyor, sadece güzel hava ile, su ile, güneş ışığı ile beslenilmiyor. Doğru mu? İnkar edilecek tek bir nokta yok. Başka yerde para kazanmak, evet belki daha az, ama kazanmak mümkün değil mi? Mümkün, ama belki azın riskini alamıyoruz veya hakikaten başka yerden bir şey kazanacağımıza inanmıyoruz veya gözümüz çok yükseklerde. Çok para kazanmak istiyoruz. 


Belki bir şeylerin zamanı gelmemiştir, gün gelir zamanı gelir, su gibi olur olması gereken. O kısımda da emin değilim.

Işık her zaman var. Hem gökyüzünde, hem içimizde.

Şu anda kollarım sıvanmış vaziyette yeni bir işin başındayım. Keyifliyim, heyecanlıyım. Hatalar yapıyorum, hata yapmaktan ne kadar çekindiğimi ama aslında hata yapmanın çok normal, çok doğal, çok yaşam olduğunu yine yine öğreniyorum. Öğrencilik ruhunu çok sevdiğimi daha önce söylemiş miydim? Öğrenmeyi çok seviyorum. İyi ki hiç bitmeyecek, ben kalemlerim, defterlerimle yazmaya, kitaplar okumaya devam edeceğim. Paylaşmaya devam. Çok yakında:)

Sevgiler ve serinliği isteyenlere serin& sakin bir Ağustos diliyorum.
Güneşin ışığı bizi yakmasın, bizi ışıldatsın!






2 yorum:

  1. ogrencilik hayati hic bitmeyen bizler, nice guzel yillar gecirelim birlikte, yeni seyleri ogrenerek ve paylasarak :)..eline saglik dostum, ne guzel yazmissin ^^

    YanıtlaSil
  2. O kadar özlendin ki, ilk firsatta seuldeyim:) baska yolu yok, yol beni oralara tasiyacak belli!

    YanıtlaSil