22 Eylül 2013 Pazar

Huzuru koklamak Ege'de

Siyah ve beyazları olan biriyim. Üzerime bir tişört ya da benzeri bir şey alacakken griyi tercih ederim, onun dışında ise iki uç var ruhumda. Çocuksu bir hal, fena mı?

Üç günlüğüne kendimce büyük bir kaçamak yaptık. Eylül sonlanırken rüzgara aldırmadan kendimi en sevdiğim yere bıraktım: Suya...

Altınkum. Mis. 
Herkesten ve her şeyden bağımsız bir şekilde, doğduğum, büyüdüğüm topraklarda uyumak iyi geldi. Bir yanım şiddetle red ediyor kışın gelişini.

Ben ne Eylül'e, ne sonbahara, ne kara, ne atkılara, berelere hayranım. Hayır! Hiç ihtiyacım yok. Beni beslemiyor kış, beni yoruyor, zorluyor, üşütüyor, karalara yaklaştırıyor.

Evime, köklerime ne kadar bağlı olduğumu bir kez daha hissettim. Eşim de, ben de Ege çocuğuyuz. Ruhumuzda minik efeler var bizim. Başka yerlere gitsek bile, Çeşme'nin denizi diyoruz, başka bir şey demiyoruz. Yanıltmadı bizi, kucakladı Eylül'ün sonunda da, yazdan kalma üç gün ile.

Puding'in akrabası ile güneşi birlikte batırdık.

Hep gittiğim, hep de aynı noktalardan yaklaştığım bir yer olmuş Çeşme. Şimdiki gidişimde tüm bakışım değişti. Yeniden keşfettim!

Alaçatı'nın burnu büyük, kazık ve görgüsüz halleriyle karşılaştık kısa bir aradan sonra. Benim aradığım şey kesinlikle öyle bir atmosfer değil. Bir çay içip, dünyanın parasını ödeyip koşar adım uzaklaştık. Orası Çeşme değil, İzmir değil, Avrupa değil, garip bir yer olmuş. Spor için gelenlere saygım sonsuz ama pek sevimsiz buldum orayı.

Deniz için birçok seçenek var, 3 günü de adına yakışan Altınkum'a ayırdık. Cennet orada. Cennetten bir parça orada. Su, sıcacıktı, tertemizdi, pırıl pırıldı. Sonsuzluk, huzur, kutsal bir his hepsi o denizin üzerinde toplanmıştı sanki.

Çiftlikköy'ü de hep sevmişimdir. Minik balıkçıları, insanların, köpeklerin, kedilerin huzurlu tavrı ile güzel bir köy. Kazıklanmadan, deniz kenarında mis gibi Ege lezzetleri yemek için, ayağını suya sokarak kedilere sarılarak güneşin batışını izlemek için şirin ve minik bir yer burası. Bana böyle yerler lazım.

Kalmak için merkezi tercih ettik. Tam kalenin arkasında, aile sıcaklığında olan Yalçın Hotel'de kaldık. Manzarası ayrıca bizi kendine hayran bıraktı.

Tüm gündelik zihin cızırtılarını susturmak, doğanın göbeğinde olunca nasıl da kendiliğinde oluyor. Sırtım sıcacık kumların üzerinde ısındı. Ve evet, gelebilirsin sonbahar! Ben bu ekinoks gününde dengemi yakaldım ve hazırım. Buyur...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder